nar-ı aşk doğar, insan kendini bildiğinde
baharın ilk yağmurları düşerken yeryüzüne, insan ilk fırça darbesini buluşturur tuvalle. seher vaktinin kokusuna karışmış, yağmurla buluşan toprak kokusu… kuşlar zikrini eda ederken günün ilk ışıkları dağılmaya başlamış her yere. huzur kokan bir havada, yağan yağmurun sesi. açık pencereden içeri dolan kuş sesleri, karanlığı bir örtü gibi kenara bırakan sema… fırça hâlâ tuvalde. yol onu nereye götürecek bilmiyor. fakat bir yerden başlamalı, bu huzur ona bunu hissettiriyor. önce düz bir çizgi ilerliyor tuvalde, yeşil ve sarının tonları gölge veriyor henüz bilmediğimiz şekle. “nasiya” kökünden geldiğine inanılan insan, "unutur" bir anda ismine yakışır bir şekilde. derin bir nefes alır insan. penceresine ilerler, geride kalan karanlığa ve etrafın aydınlanışına takılır gözleri. kuşları dinler, kendi dillerinde bir şeyler konuşuyorlar gibi. hatta sanki bir senfoni tutturmuşlar yalnızca odaklarında bu var. her yerde bir huzur fakat ne tezattır ki insanda yok huzur. unuttuğunu ararken kendi dünyasında, unutan olduğunu kabullenir ve kaldırır başını semaya. gökyüzüne dalan gözleri arşın genişliği ve büyüklüğüne iman ederken kalbi yumuşar birdenbire. tuvalin başına geri döndüğünde ilim ona yeniden verilir hisseder, hislerini ve ilmini birleştirir fırçayla birlikte, beyaz dokuya döker. "O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir." | Alak Sûresi (96) 4. Ayet bir çiçeğe ait bölüm yavaş yavaş oluşur, renkler birbirini tamamlar ve yapraklarla süslenir başta yalnızca çizgiyi andıran o sap. çok geçmeden insan, yine çaresiz hisseder başladığı bu yolda. gün doğunca sanmış ki güneş hemen kaybolacak. gün batacak ve bir daha gece asla son bulmayacak. ona göz açıp kapamışçasına geçen hızlı zaman, geceyle onu buluşturmuş tez vakitte. insan, oturmuş ilk bulduğu sedire. tuval onun hemen önünde ve o resmini tamamlamanın arzusu içinde. bir anda ilham dolmuş içine, bir fısıltı var sanki kalbinde. kalbine kulak verir ve kaldırır avuçlarını gökyüzüne. içinden geldiği gibi anlatır derdini de sevincini de. bu yol onun yolu, anlar ki dünya âlemi böyle. huzuru hissettiği an kalbinde, öyle sıkı tutar ki onu gözyaşları yanaklarından süzülür birer birer. öyle bir huşudur ki bu kalkar yeniden ayağa, alır fırçasını eline. çiçeğin sapından doğan kırmızı hareler âşkın narıyla oluşturur göz alıcı lalenin ilk demlerini. laleler yeniden doğuşu simgeler, öyle ki âşktan doğan bir lale kim bilir nelere gebe?
şekillenirken tuvaldeki resim, gitgide daha da hissedilmiş. kalp hissetmiş. akıl hissetmiş. ve beden hissetmiş. sanki her bir hücre o sıcaklığın içinde sarıp sarmalamış insan bedenini. belki de her hücre zikretmiş ve dolup taşmış her bir zerre. sonunda bitmiş lale fakat bilirmiş insan, asıl her şey şimdi başlamış.
gün yeniden doğmuş. bir seher vakti tuvale dokunan fırça, bir seher vakti ondan geri ayrılmış. kuşlar yeniden ötmüşler ve gün ışıkları yeniden doldurmaya başlamış odayı. o temiz ve ferah hava yeniden can bulmuş. sanki farklı bir boyutun kapıları yeniden açılmış yeryüzünde. bazı şeyler bitti zannedilirken yeniden başlarmış. bir döngü her zaman varmış. şimdiyse yeni bir yoldayız. bir döngünün yeniden ortasında, kalbinde bulunmaktayız. yol yeni başladı, adımlarımız küçük, alışma safhası veyahut… bir çaba ve bir umut. yeni heyecanlar ve daha sabrın sınırını zorlamayan noktalar, zamanlar. başta karanlığa karışmış seher vakti günün ilk ışıklarını gösterirken, gün gelecek ki gecenin en karanlığında yeniden o yola devam ediyor olacağız. aslolan ve kıymeti paha biçilmez olandır bu. ve insan, gelirmiş "kendisine öğretilen" mânâsından. eğer bizsek "kendisine öğretilen" ve yine bizsek "unutan" bir döngü dönüp duracak her daim içimizde. galip geldiğimizi zannettiğimiz zamanlarda "kendisine öğretilen", acziyetiyle bedbaht hissettiği zamanlarda "unutan". fakat aldanma, bedbaht değilsin sen. sensin yalnızca insan olan ve devam etmelisin yolunda, pes etmeden. şimdi ilerliyoruz girdiğimiz üç kıymetli ayın içinde. kıyısında kalanlardan olmayalım, hissedelim her bir zerremizle derinden. başta bir şevk ve heves hissederken insanız "unutacağız" yeniden. ama biliriz ki aynı zamanda bizleriz "kendisine öğretilen". düşüşlerini yumuşat ve kalk ayağa yeniden. yolun sununda bin aydan daha hayırlısı ile kavuşacaksın eğer nasip edilirse.
düşündüm ki o yolun başındayken henüz hepimiz, ve adım adım
ilerlerken ulaşacağımız göz alıcı parlak günlere, hissedelim doyalım istedim
huzurun derinliklerinde…
“Allâhʼım! Receb ve Şâban’ı bize mübârek eyle! Bizi Ramazan’a kavuştur (mülâkî eyle).”
(Taberânî, Evsat, IV, 189; Beyhakî, Şuab, V, 348. Krş. Ahmed, I, 259)
Regaip kandiliniz mübarek olsun. İçiniz öyle bir huzurla
dolsun ki o huzuru bir an bile bırakmak istemeyecek kadar azim sizinle olsun.
sevgiler,
E.

Ben yazamıyorum öyle demiştin bir kere, yazmak ne olsun daha✨
YanıtlaSil🥹
Sil