Sözdü Oysa

Defalarca denemiştim o gece, o kaldırımda. Her ne kadar söz geçmese de kalbime binbir defa, yine de sabırla anlattım olanları başından sonuna. Pişman oldun mu hiç anlamlandıramadım... Her şeye rağmen yanımdaydın. Sözlerim sabaha kadar seninle dans ederken o karanlık sokakta, yine de hiç yadırgaman ayak uydurdun onlara. Benimleydin zifiri karanlığa kadar. Sıkılmadan dinledin beni soluklanmadan. Sözlerim vardı, kalbime adadığım…Çabalayıp da asla tutamadığım… Hepsi teker teker yaktı yüreğimi. Sanki kalbimin üzerinde söndürülen yakıcı bir izmarit gibi. Parça parça olanı toparlayamazdı kalp de olsa. Kuvveti yetmezdi yapıştırıcıların kırıkları toplamaya. Kırıklarımı bitiremedim sana, anlata anlata… Hassaslığım da bu aralar bir hayli başıma bela. Dokundukları anda parçalanan bibloydum adeta. Değişmedi günlerim. Süregeldi daha nicesi, sonsuz zaman… Sis bulutlarında kaybolmak istedim, günlerden aylara… Çözümü vurmak sandım, dağlardan taşlara. Biliyor musun, çok saftım her bir an'ımda. Altını çize çize, bastıra bastıra, göz pınarlarım kuruyana kadar anlattım bunu sana. Beni avutmadığın her an'a, sonsuz teşekkürler o gecenin kahrını çeken sana. Uzun bir süre kendime gelemedim gerçeklerle karşılaşınca. Yersiz ağlama krizleri, bitmeyen pişmanlıklar defalarca. Acınası bir varlık olduğumu sana her tekrarladığımda, susturdun beni bir tek o satırlarımın sonunda. 

 


Bir süre izledim, dalıp gittiğin o sokak lambasının ışığında dönüp duran çaresiz kelebeği. Bakışların sanki ona karşı hüzün kokan bir çiçek gibiydi. Sustum o an, bakışlarının derinliği karşısında. Bana döndün usulca, noktama sebep olanı aradın bakışlarımda. Gözlerimiz yeniden buluştu kelebeğin çaresiz çırpınışlarında. Takip eden bakışlarımız bir sonraki adımda, kilitlendi kelebeğin cansız bedenindeki noktalarda. Göz bebeklerimin değdiği her nokta yok ediyordu yaşamı istisnasızca. Ölü yürüyüşler, ölü konuşmalar. Ölümdüm sanki bu hayatta…

Çevirmeye korktum, sana doğru acısında kavrulan siyahlarımı. Öldürmek istemezdim senin derinlerinde kalan, gülümseyen bakışları. Diktim gözlerimi asfaltın cansız bedenine. Kaldırmadım bile, bir saniyeliğine. Zihnimdeki piyanonun kızgın tuşlarından çıkan ritim eşliğinde, devam ettim sözlerime delirmenin eşiğinde. Kırıklarımdı en son anlattığım mesele. 

Geldik içi oyulan yaralara şimdi de. Hiç ihtimal dahi vermedim her yara bir gün iyileşir diye. Aniden fark ettim sonra, yalan söyledim yine… Bir zamanlar inanırdım yaraların iyileşeceğine. Sonradan kavradım her yaranın, kapanmadan denk gelir yenisi üzerine. 

Bazı yaralar vardı. O yaraların yarası bile vardı. Oluyordu yaraların da yarası. Çok acıdığında ağlardı yaraların can yakan yarası. Biz kanamak derdik buna… Yaralar da kan ağlardı bıkmadan usanmadan. Aklıma geldi, döndüm baktım birden sana. Hâlâ pür dikkat dinliyordun beni oradan. Soluklandım, gökyüzüne dönen bakışlarımla. Yaraydı değil mi konu? Can acıtmaya devam… 

Dikişlerimden bahsettim biraz da sana. Kan durmayınca işe yarar çoğu zaman. Sargı bezleri ve bantlar… Onlar da bir yere kadarlar. Tükendi hepsi, bitti çantamda son kalan... 

Yaraları açanlar var bir de dedim sana. Gözlerim gözlerine dokunmadan, hızlıca. Anlamadılar biliyor musun hiçbir zaman? Dilsizim sandım kendimi Ocak'tan Ekim'e kadar… Ekim'de anladım ben değilim dilsiz, onlar sağırlar. O ay, bana çaresizliği hissettirdi buram buram. Zannettim ki bu his sonsuza kadar. 

Dilsizsem iyileşirdim belki ben, onlar sağırsa yeniden nasıl duyarlardı ki hiçbir müdahale etmeden. Ne yapacağımı hiç bilemedim ben. Onlarca insan; yaşanmış, silinemez hatıralar. Anlıyor musun diye sordum dönüp sana birden. Salladın aşağı yukarı kafanı, gözyaşlarını gizlemeden. Şaşırdım, sen hiç ağlamazdın ki beni dinlerken. Yanına ulaştım bir çırpıda, sildim gözyaşlarını soğuk tenim yanaklarına değerken. İçinde bir yerlerden çıkardın gülümseyen bakışlarını, uzun süre önce rafa kaldırdığın yerden. 

Ellerimi tutup indirdin yanıma, gülümsemeni hiç eksiltmeden. Aniden toparladın ve aldığın rafa geri koydun bakışlarını, düzeninden taviz vermeden. 

Yeniden oturdum o eski kaldırım taşlarından birinin tüyler ürperten soğuk zeminine. Zemin değil sözlerimdi beni ürküten... Soluğumu tuttum bir anda. Dedim ki sana: "Kelimelerim dolanıyor insanların boğazına. Katilim öyleyse ben, değil mi aslında?" 

Sımsıkı yumdum gözlerimi. Bekledim senin vereceğin en ufak tepkiyi. Başta hiç duyamadım sesini. Derin bir nefes alış sesi… Vermeden nefesini, ortaya döktün sözlerini: "Kelimelerin silah olduğu bu dünyada, senin giyotin sehpasında adaletini sağlaman mı hata?" 

Döndüm baktım sana: "Ama sonları olmak insanların, ne korkunç bu dünyada… Adaletimi sağlamak bana mı düştü esasında?" 

Güldün benim düştüğüm tuhaf duruma. Yeniden nefes aldın gözlerini kırpmadan: "Bazen sonu olmazsan tek bir nefesin; gün gelir sonun olur o, senin sesinin…" 

Bakışlarım çivilenmişti yavaştan ıslanmaya başlayan asfalta. O an anladım, bana eşlik eden bir yağmur vardı bu gece de yanımda. Gözlerimi kapatıp uzandım yağmurun ıslattığı kaldırıma. Kollarımı açtım, koydum iki yanıma. Bahşettim kalbimi bulutların gözyaşlarına. Sel olsun istedim yağmurla; yaralarımdaki bitmek bilmez, akan kanlar… 

Uzaklaşan adım seslerini duydum ıslak yolda yankılanan. O gece anladım, sen de gitmiştin yanımdan.


Monitörden duyulan tek düze o ses, doktorun alışmışlığını ele veren bir nefes…

"Ölüm saati: 01.45… İyi uykular hayatın üzdüğü küçük melek."


E.

Söz...

Yorumlar

  1. O kadar etkilendim ki... gerçekten... 💜

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kadar duygulandım ki... Gerçekten... 🖤

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

gül.

günlüğümden.

kendine dön, geç olmadan...